Westdeutscher RundfunkLaden im Store
Türkiye’de Kürt sorununun çözümüne dair bilmece devam ediyor. MHP lideri Devlet Bahçeli’den gelen ılımlı mesajların ardından muhalefet belediyelerine kayyum atanması, iktidar içinde bir güç çatışması olarak yorumlandı. Bahçeli sözlerinin arkasında olduğunu yinelerken, kulislerden 32 kayyumun daha yolda olduğu bilgisi sızdı. COSMO Türkçe, siyaset bilimci Prof. Dr. Mesut Yeğen ile Türkiye’deki yönetimin neden kayyum politikasına döndüğünü konuştu. Mikrofonda Aydın Işık ve Serap Doğan var.
Esenyurt’taki CHP’li belediyeye kayyum atanması, sıranın ana muhalefet partisine ve Erdoğan’ın en dişli rakibi sayılan İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na geldiğinin göstergesi… İmamoğlu da görevden alınıp yerine kayyum atanırsa bu, artık seçimli otokrasiden tam otokrasiye geçme kararı olarak yorumlanacaktır.
Görünen o ki, Türkiye, Öcalan’ı yeniden devreye sokarak bir yandan Ortadoğu’da yaklaşan kaosa tepki vermeye hazırlanırken, bir yandan da yeni kurulacak düzende yer kapmaya çalışıyor. “İç cephe” tadilatı ondan… PKK’nın bazı unsurları ve muhtemelen devletin şahin kanadı içinde bu senaryodan memnun olmayanlar olabilir; son TUSAŞ saldırısı ve TSK’nın hemen peşinden sınır ötesindeki Kürt bölgelerini bombalaması, bunun işareti sayılabilir. Ya da taraflar müzakere öncesi el yükseltiyor olabilir.
Üstüste gelen bir seri işaret, hükümetin Kürt sorununda bir siyaset değişikliğine hazırlandığının ipuçlarını veriyor.Büyüyen ekonomik kriz, düşen oy grafiği, yükselen tansiyon karşısında Saray’ın önünde iki seçenek vardı: Baskıyı artırmak ya da ipleri gevşetmek… Tercihin ikinciden yana olacağına dair işaretler, Meclis açılışında başladı.
Yargılama sonucu İmamoğlu, kamu görevlilerine hakaretten 2 yıl 7 ay hapis cezasına çarptırıldı. Üstüne üstlük siyasi yasak da getirildi. Ceza şimdi bir üst mahkemede… Onaylanırsa Yargıtay’a gidecek. Yargıtay da “Suçludur” derse İmamoğlu’nun hapse girmesi söz konusu… İşin acı tarafı, bunun hukuki bir süreç olmadığını herkes biliyor.
Narin’in ölü bedeniyle birlikte, bölgede kökü asırlara dayanan onlarca sorun da yeniden gün yüzüne çıktı: Feodal toplum yapısından, kadının ikinci sınıf konumuna, siyaset-tarikat ilişkisinden kuran kurslarına, idam tartışmasından ‘kutsal aile’ye kadar…
Almanya’yı daha sert güvenlik önlemleri, daha yüksek sınır duvarları ve daha da artan mülteci karşıtlığı, yabancı düşmanlığı, İslam tartışması bekliyor.Sorun şu ki, nasıl küresel ısınma, sınır kapılarını kilitlemekle önlenemiyorsa, son eylemi üstlenen IŞİD türü örgütlenmeler de sınır duvarlarını yükselterek engellenemiyor.
ARD’de yayınlanan ‘Mafya Babası, Başkan ve Ben’ başlıklı belgeselde, bir başka yasaklı sesin, Saray’ın eski suç ortağı Sedat Peker’in iddialarını işlemiştik. Türkiye’de hiçbir kanalda yayın şansı bulamayacak belgeselimiz bir Alman televizyonunda yayınlandı. Üstelik ARD, Almanca belgeselin, Türkçesini de yayına sokarak, hem basın özgürlüğünden yana tavır aldı, hem de düzenli televizyon aidatı ödeyen Türkiyeli göçmenlere saygısını gösterdi.
Erdoğan, 2014’te kendisinin ve bakanlarının yolsuzluğunu belgeleyen telefon konuşmaları sosyal medyaya düşünce, “Twitter mıvitter hepsinin kökünü kazıyacağız” demişti. Geçen 10 yılda bu platformların kökünü kazıyamadı, ama kısıtlama yönünde epey yol katetti. Böylece Kuzey Kore, Rusya, İran, Çin, Suudi Arabistan gibi yasakçı ülkeler ligine yanaştı.
Türkiye’de bir gizli iktidar var: MHP.Son seçimde 3 milyondan fazla oy kaybetti. Oy oranı yüzde 5’i bile bulmadı. Buna rağmen siyasi etkisi yüzde 50 sayılabilir. Hiçbir sorumluluk almadan iktidara ortaklık ediyor. Desteğinin karşılığını da fazlasıyla alıyor. Saray-Cemaat ilişkisi de böyleydi…
Halk, kötü ekonomi yönetiminin yarattığı krizin ve açık sınır politikasının yarattığı mülteci patlamasının acısını hükümetten soramayınca, en zayıf halka olarak görülen sığınmacılardan çıkarma yoluna gidiyor. Bu tırmanışın yaratabileceği tehlike apaçık ortada… Avrupa Birliği ile yapılan anlaşmayla bir açık mülteci kampına çevrilen Türkiye, böyle giderse bir mülteci cehennemine dönüşebilir.
Ekrem İmamoğlu, Berlin-İstanbul kardeş şehir anlaşmasının 35. yılı vesilesiyle Alman başkentindeydi. Bu vesileyle maçları da seyretti. Ancak asıl önemlisi, bir devlet yetkilisi gibi karşılandı. Öyle görünüyor ki Almanya, Ekrem İmamoğlu’nu tanımaya, Erdoğan’a alternatif olup olamayacağını anlamaya çalışıyor.
„Kendisinin devre dışı kalabileceğinden şüphelenen Bahçeli, rahatsızlığını bir videoyla sergiledi. Ferdi Tayfur dinleyerek yaptığı yürüyüşü partinin sosyal hesabından yayınladı. Şarkının sözleri şöyleydi: ‚Ben sana dost oldum, sen düşman oldun / Hainsin diyorsam söyleten sensin…‘ Erdoğan, şarkıyı duymazdan geldi, Özgür Özel’le AKP’de buluştu.“
CHP uzun süredir ilk kez gündem belirlemeye, ön almaya, defansı bırakıp atağa kalkmaya başladı. Bunu fark eden MHP lideri de ‘Sakın başka alternatif arayışına girme’ mesajı vermek için Ferdi Tayfur’un ‘Ya benimsin ya toprağın’ şarkısını yayına hazırlıyor. Erdoğan’ın işi zor.
Geçen hafta Hakkari Belediyesi’ne kayyım atandı ve DEM Partili belediye başkanı gözaltına alındı. Bu, hükümetin seçimde kaybettiğini masada geri alma taktiğinin yeniden uygulamaya konduğunu gösteriyor. Bu yolla seçim, sandık, oy anlamsızlaşıyor. Adeta Kürt partilerine demokratik siyasetin yolu kapatılıyor.
Erdoğan bütün yetkileri elinde tutmasına rağmen hala Anayasa’yı ve Anayasa Mahkemesi’ni iktidarının önünde bir engel olarak görüyor. Anayasayı değiştirerek, yargının en üst kalesini de tamamen devreden çıkarmak ve yeniden aday olabilmesinin önündeki anayasal engeli kaldırmak istiyor.Bunu yapabilecek çoğunluğu yok. Ana muhalefet partisini ikna etmek zorunda…
Türkiye’nin Kürt sorunu cumhuriyetle yaşıt… Cumhuriyet kurulduğundan beri Kürtler, eşit yurttaşlık hakkı için mücadele ediyor. Evet, Kürtler Cumhurbaşkanı, Başbakan, milletvekili, vali, komutan olabiliyor, ama sadece Kürtlüklerini öne çıkarmadıkları sürece… ‘Türkiye Türklerindir’ zihniyeti, farklı etnik kimlikleri başından beri ulusal bütünlüğe tehdit olarak görüyor.
Devlet, 40 yıldır sürdürdüğü, iflas etmiş bir güvenlik siyasetinde direnmeye karar verdi bugün... Belki Erdoğan’ın kişisel kininden, belki Bahçeli’nin şantajından, belki güvenlik bürokrasisinin her tür diyaloga kapı tıkayarak kendi pozisyonunu garantiye alma politikasından… Devletin birlik ve bütünlüğünü koruma bahanesiyle halkın barış içinde birarada yaşama umudunu bitirdiler.
Sonunda sevgili dostumuz Celal Başlangıç da sürgünde, ülkeye döneceği günü bekleyerek, o günü göremeden gitti.Tıpkı “ölürsem, o günden önce yani…” şiiriyle vasiyet bırakan Nazım Hikmet gibi… Tıpkı “Ölürsem istediğim tek şey var; bu ülkeyi sevmedi demesinler. Ben Edirne’den Ardahan’a kadar bu ülkeyi çok sevdim” diyerek giden Ahmet Kaya gibi… Tıpkı son röportajında, “Burada özgürüm, ama sanatımın hamuru olan vatanımın, halkımın birikmiş deneyimine uzağım. Bu, benim gibilerin trajedisi” diyen Yılmaz Güney gibi.
Erdoğan-Özgür Özel görüşmesinden kalıcı bir sonuç çıkar mı, emin değilim; ama önemli olan Erdoğan’ın sekiz yıl sonra muhalefetle görüşmek zorunda kalması… Ülkeyi tek adam rejimine sürükleyen Cumhurbaşkanı’nın birden tarz değiştirmesi, elbette seçim yenilgisinin dayattığı bir sonuç… CHP lideriyle Saray’da değil AKP’de görüşmeyi kabul etmesi, iadeyi ziyaret planlaması, muhalefetle bu görüşmeleri sürdüreceğini duyurması, hep bu sıkışmışlığın yansımaları.
Şurası bir gerçek ki, dönerde simgelenen bir Türkiye var ve Almanya, büyük oranda bu Türkiye’yi görüyor. Bu bir illüzyon değil, utanılacak bir şey de değil; ancak hiçbir devlet yetkilisinin İtalyanlara sempatik görünmek için İtalya ziyaretine yanında bir pizza ustası götürmediğini, pizza fırınında hamur açmadığını da biliyoruz. Burada işin içine bir sosyokültürel boyut katılıyor. Türk mutfağı dönerden ibaret olmadığı gibi, Türkiye’nin kültür ve siyaset panoraması da görünenden daha zengin ve çeşitli.
Alman Cumhurbaşkanı Steinmeier’in pazartesi günü başlayacak Türkiye gezisi önemli…Türkiye’de ilk görüşeceği lider, Erdoğan’ın gelecek seçimdeki rakibi olarak görülen Ekrem İmamoğlu olacak. Görüştüğüm Alman yetkililer, bu programlamanın bile kendi başına önemli bir mesaj olduğunu söylüyor. Erdoğan’ın hiç hoşuna gitmeyecek bir fotoğraf olacak bu.
Türkiye’de gerçeğin peşine düştüğü için hedef haline gelen Metin Cihan, birkaç yıl önce Berlin’e yerleşti ve çoğumuz gibi mesleği kendi başına, evinden sürdürmeye başladı. Kasım’da, Türk hükümeti, İsrail’e ateş püskürürken Metin Cihan, Türkiye’den İsrail’e ticaretin eskisi gibi devam ettiğini belgeledi. Hem de sızdırılmış bilgilerden değil, açık, resmi kaynaklardan… Giden gemiler, taşıdığı yükler, hepsi apaçık ortadaydı.
„Erdoğan’ın sayıları daha da artan küskünleri kazanmak için bu kez daha da büyük bir oyun kurması gerekecek. Kasa boşaldığı için elinde fazla koz yok. Ama seçim gecesi konuşmasında bazı işaretler var“
Türkiye İşçi Partisi Hatay adayı Gökhan Zan’ın yeni ortaya çıkan telefon kaydı, siyasetteki kirlenmenin hangi boyutlara ulaştığını, hangi partilere bulaştığını ortaya koyuyor. Konu savcılıkta şimdi: ama aklıma, ilişkiye girdiği kadınların görüntülerini arşivleyip şantaj yapan savcı haberi geliyor.
Erdoğan “son seçimim” açıklamasını, oğlu Bilal Erdoğan’ın TÜGVA vakfında yaptı. Gözlemcilerin çoğu, Erdoğan’ın şu ya da bu nedenle ayrılmak zorunda kalması halinde iktidarı aileden birinin, mesela bir oğul ya da damadın devralacağına inanıyor. Böylece hanedan rejiminin aksamadan süreceği ümit ediliyor.
Sınıfta Kâbe maketi kurulup hac ibadeti ve şeytan taşlama öğretiliyor, çocukların ellerine bıçak verilip kurban kesme talimi yaptırılıyor, maket mezarlar kurulup ağıt yakma dersi veriliyor, öğrenciler camilere, mezarlıklara götürülüp temizlik yaptırılıyor.Adını doğru koyalım: Bu, bir “dindar nesil yetiştirme” projesidir.
Ukrayna’nın başına gelenin kendilerinin de başına gelebileceği korkusu, Avrupalıları daha çok silahlanma ihtiyacına ikna etmekte kullanılacak. Sosyal harcamalar kısılacak, silah endüstrisi büyüyecek, gergin bir kutuplaşma dönemine girilecek. Şimdiden 15 büyük silah şirketinin Avrupa’dan aldığı siparişler sekiz yılda iki kat artmış durumda.
Londra’da Assange’ın tutulduğu Belmash Cezaevi’ne eşi Stella ile birlikte gittim. Kaldığı hücrenin bir replikasını da ziyaret ettim. Oradan sağ çıkabilmesi zor. Nitekim çıkışta eşi, iyi durumda olmadığını söyledi. ABD’ye iade edilirse, hapiste ölümü beklemek yerine canına kıyacağını da daha önce açıklamıştı. İngiliz mahkemesi, yakında kararını açıklayacak. Ve verilecek karar, sadece Assange’ın iade edilip edilmeyeceğini değil, gazeteciliğin sınırlarını da belirleyecek.
Avrupa savaşa hazırlanıyor. Soğuk savaşın bitmesinden bu yana, topyekün bir savaş tehlikesi hiç bu kadar çok dillendirilmemişti. Son denemde yaşlı kıtayı alarma geçiren iki önemli gelişme oldu:Birincisi, Putin’in Ukrayna’dan sonra Baltıklara saldıracağına dair istihbarat bilgileri… İkincisi Trump’ın başkan seçilirse ABD’yi NATO’dan çekebileceğine dair tehditleri.
Hatay halkı, bir yıl boyunca ses vermeye çalıştı, duyuramadı. Sonunda biriken tepki, depremin yıldönümünde patladı. Hataylılar, o gece feryat edip hem iktidarı hem muhalefeti yuhalayınca ikisi de kendine geldi.
„AKP’nin Almanya kolu“ denilen DAVA, Almanca “Çeşitlilik ve Uyanış için Demokratik İttifak” sözcüklerinin baş harflerinden oluşturulan bir isim… Ancak ismin Türkçedeki geleneksel anlamı daha baskın: “Dava adamı”, “davaya hizmet”, “davadan dönmek”, Türk sağının kuşaklar boyunca dilinden düşürmediği kavramlar… Şimdi bu milliyetçi-muhafazakâr “DAVA”, Almanya’da şube açıyor.